Akdeniz’in parlayan incisi olarak geçmişten günümüze pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Antalya; denizi, dağları ve bereketli toprakları ile tarih boyunca insanların dikkatini çekmiş binlerce yıl boyunca çeşitli kültürlerin izlerini bünyesinde birleştirmiştir.
Bergama Kralı II. Attalos’un emriyle kurulan ve adını da ondan alan ‘Attaleia’ bugünkü Antalya’nın temellerini atmıştır. Antik Likya, Pamfilya, Pisidya ve Kilikya gibi uygarlıklar burada iz bırakmış, onların gelenekleri, dilleri ve kültürleri Antalya’nın ruhunu biçimlendirmiştir.
Antalya, tarihinin her döneminde kültürel bir kavşak olmuştur. Bu kent, Helenistik dönemden Roma İmparatorluğu’na, Bizans’tan Selçuklulara ve Osmanlı İmparatorluğu’na kadar pek çok büyük uygarlığın kültürel izlerini taşır. Likya Yolu boyunca uzanan antik kentler, Roma tiyatroları ve Bizans kiliseleri gibi yapılar, Antalya’nın çok katmanlı tarihini gözler önüne serer. Kaleiçi’nin dar sokaklarında yürürken Romalılar’ın döşediği taş yollarda yürür, Selçuklu mimarisinin ince işçiliğini izler, Osmanlı evlerinin pencerelerinden geçmişi seyre dalarsınız.
Antalya’nın kültürel mirası yalnızca yapılarla sınırlı değildir. Bölgenin halk oyunları, el sanatları ve Akdeniz mutfağı da bu mirasın bir parçasıdır. Antalya’nın kendine özgü folklorik dansları, yerel ezgileri ve düğün gelenekleri, hem Anadolu kültürünün hem de Akdeniz esintilerinin etkisini taşır. Kumluca’nın narenciye bahçelerinden Demre’nin Noel Baba efsanesine kadar Antalya her köşesinde bir hikaye barındırır.
Bir başka deyişle; Antalya’da tarihe dokunmak, Akdeniz’in tuzlu rüzgarını hissetmek ve antik çağlardan günümüze bir yolculuk yapmak mümkündür. Antalya’nın her bir taşında, sokağında, ağacında tarihin ince işçiliği ve derin kökleri hissedilir. Bu şehir, eski çağlardan gelen kültürel mirasla modern dünyanın buluşma noktasıdır ve her ziyaretçisine anlatılmayı bekleyen onlarca hikaye sunar.
Antalya’nın Tarihi Kültürü ile Tatil Günleriniz Renklensin
Antalya antik dünyanın izlerini taşıyan bir açık hava müzesi gibidir; her bir köşesinde farklı bir medeniyetin mirasını barındırır. Akdeniz’in kıyısında, dağların eteklerinde kurulmuş antik kentler, burada bir zamanlar yaşamış medeniyetlerin ihtişamını ve kültürel derinliğini bugüne taşır. Antalya’daki antik kentler, Likya’dan Pamfilya’ya, Pisidya’dan Roma İmparatorluğu’na kadar pek çok uygarlığın izlerini sunar.
Perge
Pamfilya bölgesinin en önemli şehirlerinden biri olan Perge; M.Ö. 4. yüzyılda kurulmuştur. Bu antik şehir Roma döneminin en gözde kültür merkezlerinden biri haline gelmiş, döneminin en gelişmiş şehirlerinden biri olarak öne çıkmıştır. Perge’nin stadyumu, tiyatrosu ve sütunlu caddeleri, Roma mimarisinin zarafetini yansıtır. Athena ve Artemis kültleriyle tanınan Perge yalnızca mimarisiyle değil, tanrıçalarına adanmış tapınaklarıyla da derin bir ruhsal çekim merkezi olmuştur. Kemer-Göynük’e yaklaşık 90 km uzaklıkta olan şehir araçla yaklaşık 1 saat 20 dakika mesafededir. Antalya merkezine yakın olan bu antik kent doğu yönünde bulunur.
Aspendos
Tarihin en iyi korunmuş antik tiyatrolarından birine sahip olmasıyla ünlüdür. Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un döneminde inşa edilen bu tiyatro, günümüzde hala konserlere ve gösterilere ev sahipliği yaparak geçmişle günümüzü buluşturmaya devam eder. Kentin, M.Ö. 10. yüzyıla kadar uzandığı ve ticaret yolları üzerinde önemli bir durak olduğu bilinir. Aspendos’un mimari ihtişamı, Roma mühendisliğinin doruk noktası sayılabilecek su kemerleri ve görkemli tiyatrosuyla gözler önüne serilir. Kemer-Göynük’e yaklaşık 100 km mesafede olan şehir araçla yaklaşık 1 saat 40 dakika sürebilir. Aspendos, Serik ilçesi sınırları içinde yer alır.
Phaselis
Likya bölgesinin deniz ticareti ve liman şehri olarak bilinen Phaselis M.Ö. 7. yüzyılda kurulmuştur. Deniz ticareti sayesinde hem zenginleşmiş hem de kültürel bir merkez haline gelmiştir. Phaselis’in üç limanı, şehrin Akdeniz’e açılan kapıları olarak geçmişte ticaretin merkezi olmasını sağlarken, Roma İmparatorluğu döneminde de varlığını korumuştur. Şehirdeki antik liman kalıntıları, hamamlar ve agoralar, ziyaretçilerini geçmişin sularında bir yolculuğa çıkarır. Kemer-Göynük’e yaklaşık 23 km uzaklıkta olan şehir araçla yaklaşık 30 dakika mesafededir. Phaselis’e Kemer’den kolayca ulaşılabilir.
Olympos
Olympos, mitolojinin ve korsan hikayelerinin iç içe geçtiği gizemli bir antik kenttir. Likya’nın bu kadim kenti Tanrı Hephaistos’a adanmış Yanartaş’ın hemen yanı başında yer alır. Doğal güzellikleri ve mistik atmosferiyle ünlü olan Olympos özellikle korsanların sığınağı olarak tarih boyunca ünlü olmuştur. Korsanların izleri hala kalıntılarda hissedilirken Apollon Tapınağı ve nekropol kalıntıları, antik dönemdeki ruhani yaşantının izlerini taşır. Kemer-Göynük’e yaklaşık 40 km mesafede olan şehir araçla yaklaşık 50 dakika sürebilir. Olympos, Kemer’in batısında yer alır.
Termessos
Antalya’nın zirvelerine kurulmuş benzersiz bir şehir olarak bilinen Termessos deniz seviyesinden 1000 metre yüksekte bulunur. Pisidya kenti doğal bir kale gibidir. Termessos, Büyük İskender’in fethedemediği şehir olarak ünlüdür ve antik çağlardan beri kendine özgü bir bağımsızlık sembolü olarak görülmüştür. Tiyatrosu şehri çevreleyen dağ manzarasıyla büyüleyici bir uyum içindedir. Ziyaretçilere yükseklerdeki ihtişamı ve özgürlüğü hissettiren Termessos, geçmişin direniş hikayesini bugüne taşır. Kemer-Göynük’e yaklaşık 80 km uzaklıkta olan şehir araçla yaklaşık 1 saat 30 dakika sürer. Termessos, Antalya’nın dağlık bölgesinde batı tarafında yer alır.
Myra
Myra kaya mezarlarıyla ünlü olan Likya kentidir. Yüksek kayalıklara oyulmuş mezarlarıyla Likya kültürünün ölüm sonrası yaşama dair inançlarını gözler önüne serer. Ayrıca Noel Baba olarak bilinen Aziz Nikolaos’un bu kentte yaşadığı ve buraya gömüldüğü düşünülmektedir. Myra bu yönüyle de hem dini hem kültürel açıdan önemini korur. Kemer-Göynük’e yaklaşık 105 km uzaklıkta olan şehir; araçla yaklaşık 2 saat sürebilir. Demre ilçesinde bulunan Myra, Kemer’in batısında yer alır.
Antalya’nın bu antik kentleri binlerce yıllık tarihin mirasını yaşatır. Her biri geçmiş medeniyetlerin inançlarını, sanatını ve yaşantısını günümüze taşıyan sessiz anlatıcılardır. Bu kadim şehirlerde dolaşırken yalnızca taşlara değil, geçmişin ruhuna ve Akdeniz’in derin mavisine dokunursunuz.